NAZIM VE PİRAYE AŞKI

 NAZIM VE PİRAYE AŞKI

 Hayatına giren tüm kadınlara aşk şiirleri yazdı fakat hiç şüphesiz en güzelini, en kalptenini Kızıl Saçlı Bacısı Piraye’ye yazdı. Bana soracak olursanız Nazım, belki en çok Piraye’yi kırmaktan, üzmekten sakındı. Belki de en çok Piraye’yi sevdi. Peki, nasıl başladı bu aşk?
  Piraye, Nazım’ın kız kardeşinin arkadaşıdır ve iki çocuklu, dul bir bayandır. Nazım Piraye’ye ilk şiirini, ona mor bir menekşe almak için ayırdığı parasını, dostlarının karnını doyurmak amacıyla harcadığı zaman yazmıştır: ‘Mor Menekşe, Aç Dostlar Ve Altın Gözlü Çocuk’
    ‘…Ne halt edek, dostların karnı açtı, kıydık menekşe parasına.’
  
  Nazım ve Piraye kimseye haber vermeden evlenirler fakat bir türlü rahat yaşayamazlar. Nazım Hikmet’in en acılı, en zor günlerini, mahpus yıllarında yaşadıklarını çeken kadındır Piraye; hiç korkmadan, hep destek vererek, hem de iki çocuğuyla.

  Nazım o yıllarda Piraye’ye o kadar çok mektup yazar ki… Başka türlü hasretini dindiremez. Piraye’den gelecek her bir mektubu dört gözle bekler. Yazar, yazar. Hiç durmadan sevdiğiyle yaşadığı kısa ama dünyaya bedel tatlı anıları düşünür. Onun özlemiyle yanıp tutuşur.

‘Saat dört yoksun, saat beş yok./ Altı, yedi ertesi gün ve belki kim bilir...’

‘Kuzum, karıcığım, bu şiirleri iyi oku. Yazdıklarımın en ustası değilse de en yalansızlarıdır. Seni nasıl yalansız, süssüz, sanatsız seviyorsam, bunlar da öyle…’

Yazmaya her daim devam eden Nazım kırklarında da sevgisini dile getirir; eşsiz, sımsıcak, akasya kokulu şiirleriyle:

‘Ne güzel şey hatırlamak seni: ölüm ve zafer haberleri içinden, hapiste ve yaşım kırkı geçmişken.’

  Yıllarca aşkını ve hasretini kalbinin en derinliklerinde saklayan, hasret kokulu mektup ve şiirlerle sevdiğinin düşlerini aydınlatan Nazım ve kocasına daima destek veren, ona karşı ölümüne bir sevgi ve sadakatle bağlı olan Piraye aşkı maalesef  son bulur. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Tahir ile Zühre ne ise Nazım ile Piraye aşkı da odur benim için…

  Nazım hapishanede yatarken sürpriz bir ziyaretçi gelir: Dayısının kızı Münevver. Münevver evlidir ve bir kız çocuğu vardır. Sık sık ziyaretine gider Nazım'ın. Nazım yalnızlık içinde kavrulurken Münevver bu yalnızlığa çare olur. Bir gün yine Nazım'ın ziyaretine gelen Münevver kendisini sevdiğini, kocasıyla mutlu olmadığını ve ayrılmak istediğini söyler ve Nazım'ı öper. Nazım karısına bir mektup ile anlatır durumu. Nazım kahrolur, kalbi paramparça olur. İçinden çıkılamayacak bir vaziyet alır bu aşk ve Nazım çareyi Piraye’ye bu acı dolu mektubu yazmakta bulur:

‘Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana ‘gel’ diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel.Benden nefret ederek, beni hor hakir görerek de olsa, beni bir daha yalnız bırakma!’

  Piraye’ye gelmezse intihar edeceğini söyleyen mektuplar yazınca Piraye dayanamayarak Nazım'ın ziyaretine gider. Nazım Piraye’ye yazmaya devam eder. O dönem açlık grevleri yapar ve hastaneye kaldırılır. Yatağının başında Piraye'nin çehresini hayal meyal görmeye başlar. Yüzünü hafiften bir gülümseme kaplar. Gözlerini açıp kapatır ve Piraye'nin çehresi kaybolur yerine Münevver gelmiştir. Büyük bir hayal kırıklığına uğrar.

  Piraye ile Nazım'ın son görüşmeleri maalesef çok acılı olmuştur. Serbest bırakılmayı düşünen Nazım'ın ziyaretine Piraye çocuklarıyla gelir ve konuşmaya başlarlar. Piraye hastane ziyaretine Münevver’in geldiğini bilmektedir fakat bir şey söylememiştir. Nazım Piraye’ye mektuplarında birçok kez dil dökmüş, kendisini affetmesini söylemiştir. Tekrar Piraye’den af diler. Piraye her ne kadar kalbini kıran bu adama kızgın olsa da aşkının önünde hiçbir engel duramayacağını bildiğinden kabul eder. Nazım Piraye'nin ellerini, yanaklarını öper. Tam o sırada demir kapının sesi duyulur. Gelen Münevver’dir. Nazım; Piraye ve Münevver aşkı arasında kalır ve ne yapacağını bilemez. Piraye büyük bir hışımla Nazım'ın elini bırakır ve çocukları alıp demir kapıya doğru ilerler. Nazım ‘Piraye, Piraye! Gitme!’ diye defalarca haykırmasına rağmen kapı kapanır. Piraye gider.

   İşte, Nazım ve Piraye aşkı böyle hazin bir sonla bitiverir. Belki de Nazım Hikmet Münevver’den bir daha kendisini ziyaret etmemesi gerektiğini söyleseydi bu aşk son bulmayacaktı. Yirmi yıllık bu aşkın gerisinde Piraye’ye yazdığı şiirler ve mektuplar kaldı. Nazım bunu hem kendine, hem de Piraye’ye yapmamalıydı. Bir daha hiç evlenmeyen ve kimseye Nazım hakkında bahsetmeyen Piraye belki de yirmi yıllık kocasını hiç unutamadı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder